30 Eylül 2020 Çarşamba

Bilim ve Bilim Felsefesi Üzerine Bir Çalışma

Atıf/Cite (APA): Aydın, Ö. (2020). Bilim ve Bilim Felsefesi Üzerine Bir Çalışma. Dr. Omer Aydın personal blogspot page. https://dromeraydin.blogspot.com/2020/09/bilim-ve-bilim-felsefesi-uzerine-bir.html

 

Bilim ve Bilim Felsefesi Üzerine Bir Çalışma

Ömer AYDIN*

Özet

Bu makalede, bilim ve ahlak arasındaki ilişki incelenmiş ve bilimsel gelişmelerin insan özgürlüğü ve mutluluğu üzerindeki etkileri tartışılmıştır. Bilimin insan yaşamını iyileştirme amacıyla sunduğu olanaklar ile beraber getirdiği potansiyel riskler ve etik sorunlar ele alınmıştır. İletişim teknolojileri gibi bilimsel ilerlemelerin toplumda nasıl değişikliklere neden olduğu ve insanlar arasındaki ilişkileri nasıl etkilediği vurgulanmıştır. Bilim ile ahlak arasındaki denge ve uyumun önemi vurgulanarak, bilimin toplumsal değerlere ve insan haklarına saygı göstererek kullanılması gerektiği belirtilmiştir. Bu şekilde, bilim ve ahlak arasındaki ilişki, insanlığın daha iyi bir geleceği için uyumlu bir şekilde işleyebilir.

Anahtar Kelimeler: İnsan, bilim, bilim felsefesi, ahlak, mutluluk

A Study on Science and Philosophy of Science

Abstract

This article examines the relationship between science and morality and discusses the effects of scientific developments on human freedom and happiness. The opportunities that science offers to improve human life and the potential risks and ethical issues it brings are discussed. It is emphasized how scientific advances such as communication technologies cause changes in society and affect the relationships between people. The importance of balance and harmony between science and morality was emphasized and stated that science should be used by respecting social values and human rights. In this way, the relationship between science and morality can function harmoniously for a better future for humanity.

Keywords: Human, science, philosophy of science, morality, happiness

1.       BİLİM VE BİLİM FELSEFESİ

İnsanlık 40 bin yıl önce günümüzde sahip olduğu fiziksel melekelerine, 9 bin yıl önce ise uygar denebilecek çağa ulaşabilmiştir. Bu süreçlerin temelinde insanlığın yerleşik hayata geçmesi yatmaktadır. Zorlu doğa şartları ve günlük yaşamındaki zorluklar ile başa çıkma çabası insanlığın yaşam serüvenini oluşturmaktadır. Tüm bu süreçteki çabaların aracı olarak karşımıza çıkan bilim, 40 bin yıl öncesinden başlayarak kökleri ilkel insan topluluklarına kadar ulaşan bir olgudur [1].

Tarihsel olarak ele alındığında bilimsel etkinlikler günümüz bilgilerimize dayanarak M.Ö.  2000 yıllarında Çin ve Hint topraklarında başlamıştır. Bu etkinlikleri Mezopotamya bölgesindeki topluluklar ve Mısırlılar devam ettirmişlerdir. Bu dönemdeki bilim etkinlikleri genel olarak günlük insani ihtiyaçları ortaya koyma ve bunlara çözümler oluşturma şeklinde gerçekleşmiştir. Buna en büyük örnek tıp alanında önemli gelişmeler kat etmiş dönemin Mısır uygarlığı verilebilir. Dini inanışlarının gereği olarak mumyalama işlemleri sırasında insan organlarını çıkarıp inceleme fırsatı bulmuşlar ve mumyalama süreçlerinde birçok bilimsel veriyi keşfetmişlerdir.  Görüldüğü gibi bu dönemdeki bilimsel olarak nitelendirilebilecek etkinlikler genel anlamda pratik bilgilerden elde edilmiştir. Teorik olarak bilim (bilimin sadece öğrenme ve bilme isteğiyle ortaya koyulması ) ilk defa Yunan medeniyeti döneminde yapılmaya başlanmıştır.

Bilimsel etkinliklerin ve buluşların olağanüstü gelişme gösterdiği 19. ve 20. yüzyılla birlikte bilime olan ilgi büyük ölçüde artmıştır.  Bu ilgi ile birlikte bilimin kapsamı konusunda düşünülmeye başlanmıştır. Bu kapsama neyin girdiği ve neyin bilim olup olmadığı sorgulanmaya başlanmıştır. Buda bilimin felsefe konusuna dâhil olması anlamına geliyordu. Bu şekilde günümüze kadar felsefe ve bilim karşılıklı olarak iletişim halinde olmuşlardır.

Tarih içinde bilimi anlamak için farklı yaklaşımlar benimsenmiştir. Bunların en önemlileri bilimi bir ürün olarak gören yaklaşımla bilimi bir etkinlik olarak anlayan yaklaşımdır.

1.1 Ürün olarak bilim

Bilimi bir ürün olarak düşünen ve ortaya koyan görüş, bilim ile bilimsel kuramları insanın yaratıcı çalışmaları sonucu ortaya çıkan bir ürün olarak tanımlar. Başka bir ifade ile Mantıkçı pozitivizm olarak bilinen bu görüşe göre bilim, çeşitli bilimsel yöntemleri kullanarak ortaya koyulan kuram ve yasalardan oluşmuş nesnel, kesin ve zaman içinde birikerek ilerleyen ve gelişen bir bilgi yığınıdır.  Çeşitli bilimsel metotlar ve insanın yaratıcılığını kullanarak ürettiği bilgiler bilimin ürünleridir. Ürün olarak üretilen bu bilgiler kümesini incelemek bilimi anlamanın en temel yoludur. Bu yaklaşımda bir ürün olarak tanımlanan bilimin yapısı, yöntemi ve dili açıklanmaya çalışılır. Bir grup bilim insanı ve filozof, 1920’li yıllarda Viyana’da bir araya geliyordu ve bu yaklaşım bu toplantılara geliştirildi. Hans Reichenbach (Hans Rayhınbah, 1891-1953), Rudolph Carnap (Rudolf Karnap, 1891-1970) ve Carl Gustav Hempel (Karl GustavHempel, 1905-...) bu düşünürlerin en ünlüleridir. Bu düşünürlerin oluşturduğu grup “Viyana Çevresi” olarak anılıyordu. Bu grubun yaklaşımı mantıkçı pozitivizm idi. Mantıkçı pozitivizm yaklaşımına göre öncelikle bir bilimsellik kıstası ortaya koyulur, daha sonra bu kıstasa dayanılarak felsefe ve bilim metafizik önerme ve kabullerden arındırılmaya çalışılır. Doğrulanabilirlik ve anlamlılık bu kıstaslardan ikisidir [2].

1.2 Etkinlik olarak bilim

Bu yaklaşım, bilim adamlarının yapmış olduğu çalışmaların bir süreci olarak tanımlar. Bilim insanları bilimi anlamak ve anlamlandırmak için şu sorulara cevaplar ararlar:

Bilim insanı bilimi nasıl yaratır?

Bilimsel topluluğun içinde yaşadığı kültürel ve sosyolojik özellikler bilim üzerinde etkili midir?

Bu yaklaşımı benimseyen önemli düşünürler Thomas Kuhn ve J. Toulmin’dir.

Thomas Kuhn bilimin ilerleme sürecini dört aşamada ele alır. Bunlar:

·         Bilim öncesi dönem:

Bu dönem bilimlerin hazırlık dönemi olarak adlandırılabilir. Farklı bilim insanlarının farklı bakış açışları, olguları ve usulleri vardır. Fakat süreç içerisinde bir bilim insanının teorisi daha önde yer alır.Başka bir deyişle diğer bilim insanları içinde olguları tanımlama yetisi en güçlü olan ve araştırmalara yüksek düzeyde izin veren bir usul veya hipotez kendini kanıtlayarak, kabul görür.

·         Olağan bilim dönemi:

Birinci madde bahsedilen ve kabul gören bu yeni çerçeveyi Kuhn, değerler dizisi (paradigma) olarak adlandırmaktadır. Paradigma, “belirli bir gerçekliğin ortak terimlerle algılanışını sağlayan kavramsal çerçevedir.”

·         Bunalımlar dönemi:

Zaman içinde paradigma tarafından çözüm üretilemeyen sorunlarla karşı karşıya kalınır. Bu sorunların ilk dönemlerinde bu sorunlar göz ardı edilir. Fakat süre ilerledikçe paradigma ile uyuşmazlıklar uygunsuz ve anormal durumlar ortaya çıkar ve bu durum paradigmaya olan güveni yıkar. Bundan sonra yeni arayışlar ve eskiyle karşıtlıklar başlar. Arayış ve çatışma başlar. Bu süreç içindeçoğunlukla genç ve yaratıcı bilim insanları tarafından yeni bir teori ile bilimsel devrim başlatılır.

·         Devrim dönemi:

Yeni paradigma devrim vasıtası ile oluşur. Buradan da anlaşılacağı gibi bilim sürekli eskinin yeniye katılarak gittiği doğrusal bir gelişme göstermez ve değişimler, sıçramalar içerir.

J. Toulmin bilimi toplumsal ve tarihsel açıdan ele almakla birlikte, evrimci bir yapısı olduğunu düşünür. Bilimde, mevcut sorunları çözebilen, gelişen yeni koşullarda gelecekte ortaya çıkacak yeni problemleri ikame kuramlara göre daha iyi çözebilen kuramlar ayakta kalır. Buradan anlaşılacağı üzere bir kuramın doğruluğu, gerçekliğe uygunluk değil, eskiden beri birikerek gelen sorunları çözebilme kapasitesi ile ölçülmektedir [3].

2.       AHLÂK VE AHLÂK FELSEFESİ

Ahlak felsefesi, insanın eylemlerini ve bu eylemlerin temelini inceleyen bir felsefe alanıdır. Bu bağlamda, ahlak felsefesi, ahlaki ilkeleri, "iyi" ve "kötü" kavramlarını ve ahlaki davranışın anlamını tartışır. Ahlaki davranışın özünü ve temellerini araştırır ve insanın eylemlerinde özgür olup olmadığını sorgular. Hangi eylemlerin ahlaki olarak kabul edilebileceğini ve bunun için belirli ölçütlerin neler olduğunu inceler. Genel anlamda, ahlak felsefesi, ahlaki yaşamı sistematik bir şekilde düşünme ve araştırmadır. Her bilim dalının kendine özgü terimleri olduğu gibi, ahlak felsefesinin de "iyi", "kötü", "özgürlük", "erdem", "sorumluluk", "vicdan", "ahlaki yasa", "ahlaki karar" ve "ahlaki eylem" gibi belirli kavramları vardır. [4]

3.       BİLİM VE AHLÂK

Modern bilimler,  insanın fiziki evrenini daha önceden tanımlanmış yöntem ve ölçütlerle (sistemli ve tekrar eden gözlem, istatistik, analiz, sentez, gözlem vb. ) anlamaya çalışmak, tanımak, keşfetmek ve ondan kendisi veya toplum için fayda üretme çabasıdır.

Ahlak, toplumsal bir olgu olarak kabul edilir ve insanlık tarihinde ilk insanla birlikte var olmuştur. Bu bakımdan, tüm toplumlar ve modern bilimden önce mevcut olmuştur. Bergson'un perspektifinden bakıldığında, çeşitli küçük birimlerin (aile, meslek, millet vb.) etrafında topluluklar oluşmuştur. Bu küçük toplulukların kurallarına uymak, asıl topluluğun kurallarına uymak anlamına gelir. Toplumda sonsuz sayıda sorumluluk bulunmaktadır. Bu sorumluluklardan herhangi birini yerine getirmemek mümkündür; ancak diğerlerinin baskısı ve yükü hissedilir ve sonunda yerine getirilmek zorunda kalınır. Birey toplumda bir görev üstlenmeye ve bir şey yapmaya zorlanır, buna "vazife" denir. Kısacası, ahlak, sorumluluktan kaynaklanmaktadır. Bu sorumlulukların bireyler tarafından hissedilmesine de "vazife" denir.

Bu nedenle, tüm toplum yaşamı ahlaki bir temel üzerine kuruludur. Ayrıca, ahlak ve etik arasındaki farkları da belirtmek önemlidir. Latince'de "etik" kelimesi, Yunanca "athikos" kelimesinden türetilmiş olup Batı literatüründe ahlak bilimi veya davranışları yönetme sanatı anlamında kullanılır. Dolayısıyla, "etik" kavramı, çeşitli ahlaki sorunları evrensel ahlaki değerler ışığında ancak sistemli bir şekilde incelemek için başvurulan bir terimdir.

4.       BİLİM, ÖZGÜRLÜK VE MUTLULUK

Bilim, geçmişten günümüze geçen uzun sürede insan yaşamını kolaylaştırmak istemiş ve daha iyi bir yaşam seviyesine ulaşmanın yolu olmaya çalışmıştır. İnsanlar doğaları gereği merak duygularının dürtüleri ile hareket etmiş ve bilimsel araştırmalar bu nedenlerle ortaya çıkmıştır. Bu bilimsel çalışmalar zaman içinde çeşitli sonuçlar üretmiş ve bu üretilen sonuçlar üzerine yeni bilimsel araştırmalar yapılmıştır. Bilim bu şekilde devamlı ilerleme ve gelişme göstermiştir. Tüm bu gelişmeler en başta insanların merak dürtüleri ile doğmuş olsa da topluma ve bireylere faydalı olma amacı gütmektedir. Bazı bilim insanları bunun aksini düşünse de çoğu bilim insanı bilimi toplumun faydasına olacak şekilde kullanmak istemiş ve bu yönde çalışmalar yürütmüştür. Tam bu noktaoda bazı çelişkiler ortaya çıkmıştır. Çünkü bilim insanı da neticede bir insandır ve aidiyet hissettiği bazı değerler vardır. Bu nedenle içinde bulunduğu toplum için yaptığı bilimsel araştırmaların sonuçları kendi toplumu veya belli bir zümre için faydalı sonuçlar doğururken başka bir toplum veya zümre için faydasız veya zararlı sonuçlar üretebilmiştir. Burada bilimin tüm insanlığın faydasını gözetmesi gerekir gibi bir kanıya varabiliriz fakat bu da kanımca imkânsızdır. Çünkü tüm insanlar için faydalı veya gerekli bir şey olamaz. Örneğin bilim bir hastalığın çaresini bulmuş olabilir fakat kişi yine de kendisi bu hastalığa karşı tedaviyi reddebilir. Bu onun en temel hakkıdır. Bir başka deyişle insanlar kendilerini ilgilendiren kararlarda özgür olmalıdırlar. Bu temelde tekrar değerlendirecek olursak genel geçer bir doğruya varmak imkânsızdır. Genel geçer doğru veya fayda yerine toplumun büyük çoğunluğu tarafından kabul görmüş doğru, yanlış, fayda ve zarar gibi değerlere ulaşılabilir. Bu durumda bilimin tamamen toplumun faydasına veya zararına olması diye bir şey pratikte imkânsızdır. Toplumların ve bireylerin yaşam standartları, hayata bakışları, değer yargıları, dini inanışları farklı olduğuna göre bilimin bu alandaki tüm bireyleri kapsayacak bir sonuca ulaşması da mümkün olmamaktadır. Buda birçok sorunu doğurmaktadır.

Tüm yukarıda bahsedilenleri göz önünde bulundurduğumuzda bilim insanlık için faydalı mıdır yoksa sonuç olarak zararlımı olmuştur bu bir belirsizliktir. Bilimin temel uğraşı insan ve insanın maddi, manevi dünyasıdır diyebiliriz. Bilim insan için insanın yaşadığı çevreyi veya manevi değerlerinin inceler bu konularda araştırmalar yaparak sonuçlara ulaşmaya çalışır. Burada insanı daha özgür ve mutlu kılmak temel amaçtır.  Mutluluk ve özgürlük ise yine kişiye göre değişmektedir. Bu nedenle daha önceki bölümde de belirttiğim gibi mutlak bir sonuca ulaşmak imkânsız hale gelmektedir. Bazı felsefeciler ve bilim insanları genel geçer bir özgürlük ve mutluluk düzeyine ulaşılabileceğini savunmaktadırlar. Bir bilimsel ürün üzerinden bu konuyu örnekleyelim. Bundan 200 yıl önce insanlar iletişim kurmak için ancak yüz yüze gelebiliyorlardı. Geçen süre zarfında telgraf, telefon, televizyon ve internet gibi bilimsel gelişmeler ile iletişim ağı genişlemiş anlık olarak dünyanın başka bir noktasındaki insanlar görüntülü görüşme imkânı doğmuştur. Burada insanların özgürlükleri ve mutluluk düzeyleri artmıştır diye bir bakış açısı geliştirebiliriz. Bunun gibi birçok bilimsel gelişme ile insan yaşamı kolaylaşmış, özgürleşmiş ve insanlar daha mutlu bir yaşam sürüyor diyebiliriz fakat ben bunun tam tersini düşünüyorum. Bilim insana yeni özgürlükler, yeni mutluluklar getirirken aynı zamanda beraberinde yeni sorunlar, yeni yasaklar ve üzüntüler getirebilmektedir. İnsanın faydasına üretilmeye çalışılan birçok ürün sonuçta faydaları ile birlikte zararları ile insanlığın kullanımına açılmış olmaktadır. Bilim bir kısır döngü gibi devamlı sorunlara çözümler üretmekte ve üretilen çözümlerle birlikte çözülmemiş yeni sorunlar ortaya çıkmaktadır. Sorunlar, bilim tarafından oluşturulan çözümler neticesinde yeni açılan ve çözüm bekleyen problemler olmak yerine temelde çözümün kendisinin doğurduğu sorunlar olmaktadır. İletişim örneğine dönecek olursak, cep telefonları ve internet gibi araçlarla iletişim alanındaki özgürlük artarken, insanlar arasındaki fiziksel bağlar kopmakta toplum birbirine yabancılaşmaktadır. Aynı şekilde bu bilimsel gelişme ile birçok sağlık problemi ile yüz yüze kalmaktadır. İşte bilimin doğayı değiştirmeye ve insana uyarlamaya çalışması aslında insanın doğa içinde sağlıklı ve olması gereken gibi yaşamasını engelleyen maddenin temeline aykırı bir işlemdir. Doğayı değiştirmek onu insan faydası için kurgulamak temelde insanı değiştirmek demektir. İnsan ise değişime açıktır fakat bilimin getirdikleri doğanın kalıtsallığına aykırı sonuçlar ürettiğinden insanların mutluluk ve özgürlük alanları göreceli artmış gibi görünse de tam tersine ilkel toplumlara göre azalmıştır.

Bilim insan, toplum ve uygarlık için faydalı çözümler üretmek amacı ile yapılsa dahi gelinen noktada görülmektedir ki bilim kısır bir döngü içinde ilerlemektedir. Özgürlük alanını genişlettiği, mutluluk düzeyini arttırdığını düşündüğümüz anda yeni yasaklar, engeller, problemler ve mutsuzluklar önümüze çıkmaktadır.

5.       SONUÇ VE DEĞERLENDİRMELER

Bu makalede bilim ve ahlak arasındaki ilişki üzerinde derinlemesine bir analiz yapıldı. Bilimin insan yaşamını kolaylaştırma ve daha iyi bir yaşam seviyesi sunma amacıyla nasıl hizmet ettiği, ancak aynı zamanda bu çabaların insanlık için olası zararları ve etik sorunları da ele alındı.

Makalede incelenen bilimsel gelişmelerin insan özgürlüğü ve mutluluğu üzerindeki etkileri tartışıldı. İletişim teknolojileri gibi bilimsel ilerlemelerin insanlar arasındaki bağları nasıl etkilediği ve toplumda nasıl değişikliklere neden olduğu vurgulandı. Bu bağlamda, bilimin getirdiği yeni olanaklar ve özgürlüklerle birlikte ortaya çıkan yeni sorunlar ve endişeler göz önüne serildi.

Bilim ile ahlak arasındaki ilişkinin karmaşıklığı ve sürekli değişen doğası üzerinde duruldu. Bilimin insanlık için faydalı olup olmadığı sorusu, kesin bir cevaba ulaşmanın zorluğunu gösterdi. Bilimin insan yaşamını iyileştirmeye yönelik çabalarına rağmen, bazen istenmeyen sonuçlar doğurabileceği ve insanların mutluluğu ve özgürlüğü üzerinde karmaşık etkilere sahip olabileceği belirtildi.

Sonuç olarak, bilim ile ahlak arasındaki dengeyi sağlamanın önemi vurgulandı. Bilim, insanlık için önemli bir araç olmasına rağmen, toplumsal değerlere ve insanın doğasına saygı göstererek kullanılmalıdır. Bu dengeyi sağlamak için, bilimin insanlık için faydalı olabileceği kadar toplumsal etik değerlere ve insan haklarına zarar vermeyecek şekilde yönlendirilmesi gerekmektedir. Bu şekilde, bilim ve ahlak arasındaki ilişki, insanlığın daha iyi bir geleceği için uyumlu bir şekilde işleyebilir.

KAYNAKLAR

[1] http://msgslfelsefe.blogcu.com/bilim-felsefesine-giris/9287186

[2] Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf "Felsefeye Giriş" ve 3. Sınıf "Çağdaş Felsefe Tarihi" Dersi Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı

[3] http://www.odtugvo.k12.tr/diger/webue/dersler/felsefe_grubu/Felsefe/Felsefe_Ck/28_Bilim_Felsefesi_Bilime_farkli_yaklasimlar.pdf

[4]http://www.dersimiz.com/ders_notlari/Ahlak-Felsefesi-Etik-oku-21673.html#.VQmxdOGULGw

[5] Bergson, H/1986) – Ahlâk ile Dinin İki Kaynağı (LesDeuxSources de la Morale et de la Religion, 1932; çeviren: Mehmet Karasun). MEB Basımevi: İstanbul.



* Dr. Öğr. Üyesi, Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Manisa, Türkiye. omer.aydin@cbu.edu.tr ORCID: 0000-0002-7137-4881

22 Kasım 2018 Perşembe

Crypto-anchors, "Kirpto Çapa" , "Kriptoiz"

En eski bilişim firmalarından IBM son zamanlarda yeni teknolojilerle de kendinden bahsettirmeyi becerebiliyor. Özellikle blokzinciri teknolojisine yaptıkları yatırımlarla dikkat çeken firma, şimdi de buna bağlı yenilikçi bir çözüm geliştirdiğini açıkladı. ‘Crypto Anchor Verifier’ adı verilen çözüm, her yıl dünya çapında ticarete 600 milyar dolardan fazla zarar veren bir dert olan sahte ürünlerle mücadele etmek için geliştirilmiş. Crypto Anchor Verifier bu amaçla yapay zeka, makine görüşü ve blokzincirini biraraya getiriyor.
Bu teknolojinin türkçesi konusunda düşünürken tam çevirisi olarak "Kripto Çapa" kullanılabilir fakat ben bunun yerine anlamsal ve kullanım olarak daha iyi olacağını düşündüğüm "Kriptoiz" kelimesini türettim. Bu kullanımın daha uygun olacağı kanısındayım.

22.11.2018 16:19:00

Crypto-anchors , Kirpto Çapa, Kriptoiz , Crypto-anchors , Kirpto Çapa , Kriptoiz, Crypto-anchors , Kirpto Çapa, Kriptoiz , Crypto-anchors , Kirpto Çapa , Kriptoiz, Crypto-anchors , Kirpto Çapa, Kriptoiz , Crypto-anchors , Kirpto Çapa , Kriptoiz

27 Ocak 2018 Cumartesi

Bilgisayar üzerinden Instagram Kullanmak Paylaşım Yapmak - Using instagram on Pc or Laptop

Bilindiği gibi instagrama bilgisayar üzerinden bağlandığımızda sadece paylaşımları görebiliyor , takip etme işlemlerini yapabiliyoruz fakat paylaşım işlemini gerçekleştiremiyoruz. Mobil cihazlarda görünen artı simgesi pbilgisayar üzerinde bulunmuyor. Bugünkü yazımda bu işleme kısmı olarak çözüm olduğunu düşündüğü ve hiçbir ek yazılıma gerek duyurlmadan sadece internet tarayıcısını kullanarak çözüm üreten bir yöntemden bahsedeceğim. Bilgisayarınızda Mozilla Firefox 'un güncel bir sürümü kurulu olması gerekiyor.
Öncelikle firefox tarayıcısını açıp adres satırına http://www.instagram.com yazıp instagramı açıyoruz. Ardından giriş yap diyerek kullanıcı adı şifremizle giriş yapıyoruz. Giriş yapıp instagram profilimizi gördüğümüzde işlemlere başlayabiliriz. Sırası ile aşağıdaki işlemleri yapıyoruz.


1 )  Klavyedeki F12 tuşuna basıyoruz. Bastyığımızda aşağıdaki gibi alt kısımda bir alan açılacaktır. Bu alanın sağ kısmına odaklanmalıyız.



Yukarıda reimde görülen açılmış menünün sağ kımında yer alan ve aşğıdaki resimde işaretlediğim simge tıklanır.
  

Ardından instagram sayfamız aşağıdaki gibi bir pencereye dönüşecektir. Bu işlemin ardından cihaz seç kısmından istediğimiz modeli seçebiliriz.


Cihaz seçimini de yaptıktan sonra artık paylaşım yapabileceğimiz + simgesi görünecektir. Bu şekilde paylaşım yapabilirsiniz.Eğer artı simgesi hemen çıkmadı ise lütfen bir kere klavyedeki F5 tuşuna basarak sayfayı yenileyin böylece sayfanın modu mobil kullanıma geçecektir ve + simgesi görünecektir.


26 Ocak 2018 Cuma

Öğretim üyesi dışındaki öğretim elemanlarının atanma işlemleri ve seçim kriterlerine yeni bir öneri

Bilindiği gibi öğretim üyesi dışında kalan öğretim elemanı (öğretim greövlisi, okutman, uzman, araştırma görevlisi, eğitim öğretim planlamacısı ve çevirici) kadrolarına yapılacak atamalar için atamanın yapılacağı birime göre farklı kurallar uygulanmaktadır. Örneğin 4 yıllık ve üzerinde eğitim yapan fakülte ve yüksekokular ile Rektörlüklere bağlı birimlere yapılacak atamalarda farklı bir seçim kriteri uygulanmakta , iki yıllık meslekyüksekokullarına alımlarda farklı kriterler uygulanmaktadır. Gelin şimdi bu seçim kriterlerini yakından inceleyelim. Bu konudaki en güncel mevzuat "Öğretim Üyesi Dışındaki Öğretim Elemanı Kadrolarına Naklen veya Açıktan Yapılacak Atamalarda Uygulanacak Merkezi Sınav ile Giriş Sınavlarına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik" tir. 31.07.2008 tarih ve 26953 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Öncelikle kadroya alım işlemleri iki aşamada yapılmaktadır. İlk aşama evrakların toplanarak ön değerlendirme yapılması , ikinci aşama ise sözlü veya yazılı sınav ile nihai sonuçların hesaplanması ve kazananların ilanı şeklindedir. Ön değerlendirme aşamasında puan hesabı aşağıdaki gibi yapılır.

ÖN DEĞERLENDİRME

MADDE 10 – (1) Sınav jürisi; müracaat eden adaylar arasından ilan edilen kadro sayısının dört katına kadar adayı, ALES puanının %60’ını (merkezi sınavdan muaf olan adayların son iki yıla ait ALES notunun bulunmaması halinde, ALES puanı 70 olarak kabul edilir) ve yabancı dil puanının %40’ını; meslek yüksekokullarına müracaatlarda ise ALES puanının %70’ini ve lisans mezuniyet notunun %30’unu dikkate alarak belirler ve kurumun web sitesinde ilan eder. Bu sıralamaya göre son sırada aynı puna sahip birden fazla adayın olması halinde, bu kişilerin tamamı sınava çağrılır. Başvuru sayısının ilan edilen kadronun dört katından az olması halinde, adayların tamamı giriş sınavına alınır.

4 YILLIK ve ÜZERİ SÜRELİ BİRİMLER İLE REKTÖRLÜK BİRİMLERİNE ALIMLARDA UYGULANAN PUAN HESABI 
 
ALESYABANCI DİL PUANIÖN DEĞERLENDİRME PUANI
%60%40(ALES * 0,6) + (YAB. DİL PUANI * 0,4) = ÖN DEĞ. PUANI

MESLEK YÜKSEKOKULLARINDA UYGULANAN PUAN HESABI 
 
ALESLİSANS MEZUNİYET NOTU (100 LÜK KARŞILIK)ÖN DEĞERLENDİRME PUANI
%70%30(ALES * 0,7) + (LİS. MEZ. NOTU * 0,3) = ÖN DEĞ. PUANI


NİHAİ DEĞERLENDİRME

MADDE 12 – (1) Sınav jürisi değerlendirmesinde; ALES notunun %30’unu (merkezi sınavdan muaf tutulacak adayların değerlendirilmesinde; son iki yıla ait merkezi sınav notunun bulunmaması halinde ALES puanı 70 olarak kabul edilir), lisans mezuniyet notunun %30’unu, yabancı dil puanının %10’unu ve giriş sınavı notunun %30’unu; meslek yüksekokullarında ise ALES notunun %35’ini (merkezi sınavdan muaf tutulacak adayların değerlendirilmesinde; son iki yıla ait merkezi sınav notunun bulunmaması halinde ALES puanı 70 olarak kabul edilir), lisans mezuniyet notunun %30’unu ve giriş sınavı notunun %35’ini hesaplayarak ilan edilen kadro sayısı kadar adayı başarı sırasına göre belirler.

4 YILLIK ve ÜZERİ SÜRELİ BİRİMLER İLE REKTÖRLÜK BİRİMLERİNE ALIMLARDA UYGULANAN PUAN HESABI 
 
ALESLİSANS MEZUNİYET NOTU (100 LÜK KARŞILIK)YABANCI DİL PUANIBİLİM SINAVINİHAİ PUAN
%30%30%10%30(ALES * 0,3)+(LIS. NOTU * 0,3)+(YAB. DİL PUANI * 0,1)+(BİL. SINAV PUANI * 0,3)=NİHAİ PUAN

MESLEK YÜKSEKOKULLARINDA UYGULANAN PUAN HESABI 
 
ALESLİSANS MEZUNİYET NOTU (100 LÜK KARŞILIK)BİLİM SINAVINİHAİ PUAN
%35%30%35(ALES * 0,35)+(LIS. NOTU * 0,3)+(BİL. SINAV PUANI * 0,35)=NİHAİ PUAN


Tüm bu bilgileri verdikten sonra bir değerlendirme yapmak isterim. Alım yapılacak kadro ilanlarında belli taban koşullar verilmiştir. İlan özel şartlarında da ek şart belirtilmedi ise aynı kadroya lisans mezunu, yüksek lisans mezunu, doktora mezunu veya 5 ,10 yıl tecrübesi olanlarda başvuru yapabilmektedir. Asgari şartları taşıyor iseniz herkes aynı kefeye koyulur ve bu ek özelliklerinizin hiçbir faydası olmaz. Lisans mezunu olan birisi ile doktora mezunu olan birisi eğer asgari koşulları lisans mezunu olmak şeklinde verildi ise aynı kadroya başvurabilmekte ve doktora mezununa puanlamada hiçbir ayrıcalık tanınmamaktadır. Bu durumu dikkate aldığımızda eğitim seviyesi ve mesleki tecrübesi çok üst düzey adaylar ALES, Yabancı dil veya lisans mezuniyet notları nedeni ile kadrolara atanamamaktadır. Özellikle yeni mezun adaylar kurslara giderek ALES gibi sınavlardan yüksek puanlar alabilmekte iken , mesleki anlamda 10 yıl üzeri deneyimi olan fakat bu sınavlara çalışmaya vakti olmayan ya da yaşam şartları ve yaş nedeni ile aynı başarıyı gösteremeyen adaylar ise düşük puanlar alabilmektedirler. Tüm bu nedenlerden dolayı YÖK 'ün ilgili yönetmelikte değişiklik yapması gerektiği kanısındayım. Bu değerlendirmenin belli bir ek puan getirisi planlanabilecekken , değerlendirme puanlarına belli bir katasyı ile çarpan olarak eklenebilir. Bu eklemede aşağıdaki kriterler ve sıralama göz önünde bulundurulabilir:

ÖNCELİK SIRASI:
1 ) Doktora Mezunu
2 ) Doktora Öğrenci (Yeterliliği Geçmiş Olmak)
3 ) Doktora Öğrencisi (Yeterliliği Geçmemiş)
4 ) 10 Yıl ve üzeri mesleki tecrübe
5 ) 5 yıl ile 10 yıl arası mesleki tecrübe
6 ) Tezli Yüksek Lisans Mezunu olmak
7 ) 2 yıl ile 5 yıl arası mesleki tecrübe
8 ) Tezsiz Yüksek lisans mezunu olmak
9 ) Yüksek lisans öğrencisi olmak
10) Lisans mezunu olmak.

Aynı şekilde akademisyen olarak atanacak bu adayların değerlendirme aşamasında hiçbir şekilde yayınlarına ve akademik anlamda ortaya koyduklarına bakılmamaktadır. Bu durum içinde değerlendirmeyi etkileyecek bir puanlama düşünülmelidir. Günümüzde doçentlik kriterleri gayet yeterli düzeye geldiği düşünüldüğünde doçentlik için yayın koşullarında uygulanan puanlamanın bir benzeri buradaki atamalara da getirilmeli ve nihai puanlama puanına etki etmelidir.

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *